13 Ocak 2018 Cumartesi

kurtarıcı kim olacak

Gece örtüsünü çekti dünyanın üzerine, her canlı kendi karanlığına gizlendi, ben de uzayın karanlık tarafındaki minik minik parlayan yıldızlara bakıyorum, yapay ışıkların bıraktığı karanlık alanlarda mümkün olduğunca, beni aydınlatacak bir mucize arıyorum.
Aklımdan şimdi ne olacak, bana ne olacak, daha ne kadar karanlıkta kalacağım diyorum, gözlerim bir umut tohumuna muhtaç gökyüzüne bakarken, belki bir mucize olur, birşey doğa üstü birşey sadece kalbimin duyabileceği bir şey fısıldar bana. 
Minik yıldızlar gibi küçücük bir ışık yakar acılarımın kararttığı kalbimde o fısıltı, umut olur bana, harekete geçmek aydınlığa uzanmak için bir işaret bekliyorum, ne beklediğimi bilmeden bekliyorum sadece. Kurtarılmayı bekliyorum belki de.. Kendimi içine attığım kör karanlık kuyudan, birisi beni çeksin çıkarsın, sana artık hiçbirşey olmayacak, güvendesin desin, kalbimin içinde canımı acıtan yaraları iyi etsin istiyorum.
Kim duyacak beni, kim farkedecek veya ben kimin duymasını istiyorum sesimi; en güçlü olanın. Çünkü bu karanlıktan beni ancak o kurtarabilir diye düşünüyorum, ne kadar da çaresizim.
Hiçbir olağanüstü hareket yok ya da var da benim baktığım yerden benim beklediğim türden görünmüyor bana. Bakıyorum, gözlerimi iyice açmış her tarafı tarıyorum, ben bakarken yok diye ve geçerken gözlerim bir sonraki bölgeye arkamda bıraktığım karanlık yerlerde birşeyler oluyor ama ben yine yanlış yere yanlış zamanda baktığım için görmüyorum. 
Umudumu tüketene kadar her günün gecesinde bakıyorum ne aradağımı bilmediğim şeye ve hiçbirşey göremiyorum yine, çünkü ya erken bakıyorum ya da geç kalıyorum beklediğim mucizeyi görmeye. Yine olmadı diyorum umutsuzca ve geceye küskün, giriyorum yeni gelen sabahın koynuna beni avutur umuduyla. 
Umut iyi mi kötü mü bilemiyorum. Beklentiye soktuğu için beni kızıyorum, hiç olmasaydı diyorum ama tek yaşam belirtim nefes almak olunca o kızdığım umudun boğazını sıkıp nefesini kesmek yerine o boğaza yapışmak zorunda kalıyorum. Yaşamıyorum zorunlu nefes alıyorum, belki birisi de benim boğazımı sıksın da nefesimi kessin diye umuyorum ama beni hayatta tutan ölüm korkuma yenik düşüyorum...
Sözde hayatın yüklerini birlikte taşıyacağım insan, ruhunu geceye bedenini yatağa teslim etmiş, ben burda feryat diye bağırıp beni sarmalamasını beklerken, o yumuşak yorganını  koynuna almış, sevdiklerim en çok seviyor dediklerim, ailem dostlarım niye varlar ki ben yok hissediyorken, kimse duymuyor duyursam da benim istediğim gibi dinlemiyor içimdeki çağlayanın aslında ağlayan sesinde ne anlatmak istediğini. Bakınca uzaktan o şelale nasılda güzel, büyülü, güçlü görünüyor; oysa suyun ardında kayalarda tutan yosunları kimse farketmek istemiyor. Çünkü çirkin, tiksinç geliyor belli ki o görüntü, kimsenin midesi kaldırmıyor ya da ben utancımın arkasına saklıyorum çirkin görüntümü, asıl benim midem kaldırmadığı için yalnız kalmayayım kılıfına kusuyorum.
Kim anlayabilir, kim duyabilir, kim görebilir, kim sarabilir yüreğimin en karanlık en kör kuyusundaki yaralarımı, güldür güldür akan çağlayanımın arkasında biriken iğrenç yosunlarımı o en güçlü olandan başka? 
Dedim ya başta çaresizim işte, o çaresizlikten sebep bakıyorum karanlık geceye, ademoğullarından fayda bulamadım ki, ondan diktim gözlerimi göğe bir umut bulurum diye. Ne bileyim, belki bir yıldız daha parlak göz kırpar bana, herhangi bir şeyi başka birşeye benzetir yüreğim iyileşme umuduyla, yıldız kayar belki de bir kuş bana doğru yaklaşıp kanat çırpar işte bişey herhangi birşey olur ve ben onu işte sonunda bana yardım edecek diye anlamak isterim, o kadar çaresizim.
Aşağıya bakıyorum soğuk sert zemine bıraksam kendimi boşluğa yok yapamam sert olan soğuk olan zemin değil ki ölüm, korkuyorum. Bilsem ki daha iyi bir yere gideceğim kim tutar beni, çakılırım o sert zemine ve birleşirim kurtarıcım ölümle.
Onlar sebep benim bu halime. Kurban ettiler beni kendi heveslerine. Çağlayanımın saflığını, temizliğini gören herkes susuzluğunu benden giderdi, ben dindirmek için onların açlığını daha çok çağladım, çağladıkça yosunlar bağladım, şimdi yosunlarımla baş başa kaldım. Gündüz çağlarken onların kulaklarında, gece akıttığım suyu kesip yosunlarıma ağlıyorum. Çünkü ışık gidince renkler sönüyor, yosunum siyaha suyum beyaza dönüşüyor, herkes kendi karanlığına gizlenirken ben gözümü göğe dikmiş kara yosunlarımı beyaz edecek mucize bir ışık bekliyorum aydınlığın ve karanlığın yaratıcısından, bana özel bir gün ışığı yaratsın diye umuyorum.
............................................................................
O bana özel ışık hiç yaratılmadı, ben birgün yeşili sevmeye karar verince o ışığa da gerek kalmadı.

14 Kasım 2016 Pazartesi

İyi hakkında

Sosyal çevremize "Ben iyi bir insanım" mesajı vermek için ne çok çabalıyoruz. Hatta çoğu zaman yapmak istemediğimiz bir çok şeye, sırf bu mesajı verebilmek adına, evet diyerek kendimizi çıkmazlara sokuyoruz.
İyi bir insan olduğumuzu kanıtlama çabamızın nedeni, çocukken ebeveynlerimizden ve çevremizden aldığımız olumsuz mesajlar olabilir mi?
İyi çocuklar ağlamaz, iyi çocuklar yemeğini yer, iyi çocuklar dersini çalışır, iyi çocuklar laf dinler, iyi çocuklar büyüklerine karşı gelmez, iyi çocuklar uslu olur, iyi çocuklar yalan söylemez, iyi çocuklar söylenenleri yapar, iyi çocuklar arkadaşlarıyla iyi geçinir, iyi çocuklar öfkelenmez, iyi çocuklar kavga etmez, iyi çocuklar mızmızlanmaz, iyi çocuklar ... o kadar çok ki..
Tüm bu olumsuz mesajlar bizim aslında iyi olmadığımızı düşünüp, iyi şeyleri haketmediğimize inanmamızı sağlamış olmak için yeterli değil mi?
İyi insan olmak neden bu kadar önemli?
İyi insanı oynamak yorucu değil mi?
İyi insan olmak gerçekten ne demek?
...

İyi bir hayat yaşamak için varım ben. Ne demek benim için iyi bir hayat?

Önce çok ama çok sevildiğimi hissettirmeli beni tanıyan herkes, baktığım tüm gözlerde ne kadar da çok değerli olduğumu görmeliyim.

En çok da benim değer verip sevdiklerim göstermeli bunu bana!!! Beni hiç eleştirmesinler, ben dilediğim gibi, içimden geldiği gibi davranayım, ama onlar bana hiç alınmasınlar, hiç kırılmasınlar.. Ne yaparsam yapayım sevsinler, kabul etsinler, itiraz etmesinler bana. Hep, en çok beni sevip, bana ilgi göstersinler, hiç ama hiç korkmayayım onları kaybetmekten ve asla benden önce ölmesinler, dayanamam acılarına üzülmeyeyim ben hiç.

Çok güzel bir işim olsun, herkes anlasın beni orda, severek yapayım işimi, canım gitmek istemediğinde, başka bir işim çıktığında rahatlıkla gitmesem de olur diyebileyim, öyle ya ben daha önemliyim, gerisinin yanında!!!
İyi de kazanayım, faturalarımı ödeyemezsem diye hiç düşünmediğim, beğendiğim otomobili hemen alabileyim ya da evi ya da başka herhangi birşeyi, sevmem ben ertelemeyi, sonraya bırakmayı, idare etmeyi, hemen olsun benim olsun, istediğim ne varsa...

Ailem mesela, hiç kural koymasın, sorumluluğum da olmasın, ben ne yaparsam hep destek olsun, arkamda dursun, gönlüm ne isterse ne dilerse hepsi peşimde pervane olsun. Bileyim ben gözlerinden, ne yaparsam yapayım beni sevdiklerini, kabul ettiklerini, benden daha değerli birşey olmadığını, onların ne düşündüğü, ne istediği, ne beklediği bir kenarda dursun, benim önemli olan çünkü.

Dünya mesela, benim için dönmeli, ben varım diye var olmalı, hiçbir acı yakınımda olmamalı. Hep kazanan olmalıyım dünyada, kaybetmek ne demekmiş, hiç ama hiç bilmemeliyim.

İyi bir hayat için varım çünkü ben. İyi bir hayatta problemin, sorunun, acının, üzüntünün yeri olmamalı. Almalıyım ben sadece alan olmalıyım ve asla vermek zorunda kalmamalıyım. Ben neyi nasıl istiyorsam öyle olmalı, mutlu olmam için iyi yaşamalıyım ben.
Bunu hakedecek ne yaptım?
Kimse beni anlamıyor?
Özgürlüğüme neden izin verilmiyor?
Kimse beni olduğum gibi neden kabul etmiyor?
Ya olursa? Ya biterse? Ya ölürse? Ya giderse? Ya geçerse? Ya üzülürsem? Ya kandırırsa? Ya aldatırsa? Ya muhtaç kalırsam? Ya güçsüz olursam? Ya alay ederse? Ya arkamdan gülerse? Ya bana acırsa? .... ve diğer tüm yalarla sorulardan uzak bir dünyada yaşamak demek benim için iyi yaşamak.
Çünkü iyi yaşamak için varım ben...
......
İyi yaşamak için mi varım, iyi insan olmak için mi?...

2 Eylül 2016 Cuma

Duyguları İfade Edebilmemin Önemi Güzel Hikaye

Hocaların hocası olarak da bilinen ünlü zen ustası Mazu Daoyi, ustalığa terfi edecek olan öğrencilerinden biri ile inzivaya çekilmiş. Bu aşama, usta adayının konuşmasını yasaklayan bir süreci içeriyormuş.
Bir gün batımı vakti meditasyon sonrası, yüksek bir yamacın tepesindeki manastırın bahçesinde karşılıklı oturmuşlar. Ortada usta adayının tüm eşyaları küçük bir tepecik halinde yığılı duruyormuş. Mazu Daoyi giysilerle dolu küçük torbayı alıp yamaçtan aşağı fırlatmış, sonra dönüp usta adayı öğrencisine bakmış, dikkatli. Öğrencinin gözleri şaşkınlıkla büyümüş, giden giysilerinin arkasından bakmış uzanarak. Ancak hemen kendisini toparlamış ve hiç ses çıkarmadan oturmuş sakince. Mazu Daoyi yüzünde sakin bir gülümseme ile öğrenciye ait, değerli olduğu anlaşılan yeşim kakmalı kutuya uzanmış bu kez ve tereddütsüz fırlatmış yamaçtan aşağı. Usta adayının yüzü iyiden asılmış, kaşları hüzünle çatılmış ancak sessizliğini bozmamış. Mazu Daoyi yavaş hareketlerle eşyalar arasında duran kılıcı almış, dönüp öğrencisine bakmış. Öğrencinin ağzı bir şey söylemek ister gibi aralanmış, dudakları kıpırdamış ama sesi çıkmamış yine. Mazu Daoyi, adayın babasından kalma kılıcı fırlatmış atmış yamaçtan aşağı, sonra arkasını dönüp manastıra doğru uzaklaşmış, öğrencisini bahçede üzüntü ve sessizlik içinde bırakarak.
İnziva sonrası, usta adayı süreci başarı ile tamamladığından çok emin, gururla sormuş hocasına. “Ustam, başardım değil mi?” Mazu Daoyi “Hayır demiş, başaramadın, daha zamanın gelmemiş.” Öğrenci şaşkınlıkla üstelemiş “ Ama nasıl olur, sessizliğimi hiç bozmadım, babamın kılıcını attığınızda kalbim üzüntü ve kederden parçalanırken dahi konuşmadım!” Büyük usta cevap vermiş “Zihninden geçenleri tutmayı bilmek içindir sessizlik yemini, kalbinden geçenleri ise söyleyebilmeyi öğrenmeden usta olamazsın.”

Zen ustasının 1300 yıl önce sözünü ettiği bilgiye biz Duygusal İfade Yetkinliği diyoruz. Duygusal İfade Duygusal Zeka Yetkinliklerinden biridir, yaşamın tüm alanlarında başarılı olmak için anahtardır ve geliştirilebilir bir yetkinliktir.

1 Eylül 2016 Perşembe

Vajinismus



 Vajinismus genellikle cinsel yaşamın başlangıcında, ilk cinsel birleşme denendiği andan itibaren ortaya çıkar. Çok daha seyrek olarak jinekolojik muayene veya benzeri deneyimlerden sonra gelişir.
 Vajinismus, vagina çeperini saran perivaginal kasların spazmı sonucunda cinsel ilişkinin olanaksız ya da çok ağrılı hale gelmesidir. Bu kasılmaya tüm bedendeki kasılmalar, bacakların kapanması, korku, kaçınma tepkisi, girişin olamayacağı inancı eşlik eder.
 Vajinismusta başta vajina etrafında olmak üzere tüm vücutta bir kasılma, endişe, korku, tiksinme ve panik hali olur, hasta bacaklarını açılmalarını engelleyecek boyutlarda sıkıca kapatır ve elleriyle eşini iter…
 Vajinismus kadının hem kendi kadınlığında eksiklik olduğunu düşünmesine hem de eşine karşı suçluluk hissetmesine neden olur.
 Kızlık zarlarının çok kalın ya da vajinalarının çok dar olduğunu düşünebilen bu kadınlar, oluşan acı beklentisi sonucunda kendilerini savunma ve koruma çabaları içine girerler.
 Doğru tanının konması için bozukluğun sürekli ya da yineleyici bir biçimde görülmesi gerekir.
 Erkekte eşine karşı öfke, istenmeme ve reddedilme olarak yaşandığı için kırgınlık, ereksiyon güçlüğü, bazen bekaret konusunda şüphe yaratabilir.
 Bazen adli olaylara, boşanmaya ve ya tecavüz girişimi ya da fiziksel şiddet davranışlarına neden olur.
 Birçok çift bir süre sonra cinsel birleşmeyi denemekten vazgeçer. Bu çiftin ilişkisi açısından daha olumlu bir durumdur, çünkü tekrarlanan denemeler ve her seferinde yaşanan hayal kırıklığı, çiftin cinsellikten uzaklaşmasına ve kavgalara yol açar.
 Vajinismus yaşayan biri ile birlikte olmak gerçekten zor olabilir.

 Eşlerin deneyimlediği ve tariflediği bazı ortak duygular ise şunlardır:
 -Sempati – Umutsuzluk -Öfke – Sorgulama -Reddedilme -Uzaklaşma
 Cinsel terapinin ilişki aşamasında erkeklerde ileri derecede erken boşalma veya sertleşme sorunları ortaya çıkabilir. Çünkü vajinismus olan eşiyle cinsel ilişkiye girmeye hazırlanan erkek, genellikle heyecan, tedirginlik ve başarılı olup olamayacağı kaygısını taşır.
 Kadından kaynaklanan bir sorunla ilişki olmadığı sırada erkeğin hiçbir problemi yoktur. Ne zaman ki kadın tedavi olup ve ilişkiye hazır hale gelir, o zaman erkekte başarılı olup olamayacağı kaygısıyla genellikle sorun başlar. O güne kadar hiçbir sertleşme sorunu olmayan erkeklerde dahi, bu tedirginlik ve başarısızlık korkusu (performans anksiyetesi) yaşanabilir, bu heyecanla birlikte sertleşme de sağlanamaz. Artık kadın iyileştiğine göre erkek kendini ispatlamak zorunda hissedebilir ve bu yoğun stres altında başarısızlıklar da yaşanabilir. Bu durum devamında ağır bir cinsel stres haline gelebilir. Tam da bu noktada tedavi görmüş eşin veya olaydan haberi olan yakın çevrenin olumsuz etkisi, beklentilerin karşılanmadığı hissiyle erkekte özgüven yitirilmesine de sebep olabilir ve var olan olumsuz durum kısır döngüye girerek, aylar boyu sertleşme sağlanamayabilir.
 Her vakada geçerli olan neden farklı olmasına rağmen, vajinismusun en sık görülen nedenleri arasında psikolojik kaygılar ağırlık kazanır. Kız çocuklarına öğretilen veya irademizin bilinçdışımıza kodladığı “cinsellik kötüdür”, “kızlık zarı çok değerli ve korunması gereken bir şeydir” düşünceleri bu problemin ortaya çıkmasında önemli bir yer tutar. Bazen neden cinsel bilgi eksikliği, basit bir utanma ve cinsel duygulardaki baskılanma olabilir. Bazen de altta yatan neden özellikle çocukluk dönemindeki travmatik bir yaşantıdır. Bu durumda geçmişte yaşanmış taciz gibi travmatik olayların bilinçdışına itilen bugünkü izdüşümleri ve etkileri gibi daha karmaşık içsel çatışmalar, yanlış kalıplar ya da zorlamalar beden-zihin bütünlüğünü bozup vajinismusa neden olabilir.
 Cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde hatalı davranışlar yerine doğru davranışların geliştirilmesi ve davranış repertuarının genişletilmesi için yararlanılacak teknikler uygulanır. Bilişsel-davranışçı terapi yaklaşımı cinsel işlev bozukluklarının tedavisinde oldukça etkilidir. Çeşitli çalışmalarda cinsel-işlev bozukluklarının tedavisinde bilişsel-davranışçı yaklaşımla başarılı sonuçlar elde edildiği bilinmektedir.
www.psikologsamsun.com

29 Ağustos 2016 Pazartesi

Cinsiyet Ayrımı

Anne babalar!!!
Çocuğunuz daha doğmadan önce, kız mı erkek mi sorusuna cevap ararken, aslında cinsiyet ayrımı yapmaya başladınız demektir.
Çocuk daha ana rahmindeyken başlıyoruz, maviyle pembenin ayrımına, bu ayrımın getirdiği rolleri minicik bebeklere yüklemeye...
Sen kızsın yapamazsın! Sen erkeksin yaparsınla başlıyor aslında herşey...
Babasının aslan oğlu! annesinin masum kızı olarak doğuyor onlar.
Onlar anneden babadan görüyor,duyuyor, öğreniyor kız çocuğu susarı, davetkar giyinmezi, kuyruk sallamayınca peşinden erkeğin gitmeyeceğini... Daha çok küçükken öğreniyor kız çocuğu, erkeğe itaat etmesi gerektiğini.
Daha çok küçükken öğreniyor erkek, herşeyi yapmaya hakkı olduğunu! Afferim diyoruz birisini dövdüğünde, alkışlıyoruz kendisinden büyük ablalara teyzelere laf atıp küfrettiğinde, marifet sayıyoruz erkekliğini açıp göstermesini hatta gurur duyuyoruz... O erkek yaparla başlıyor herşey.
Bu küçük erkek büyüdüğünde kadına, kadınlığa saygı duymasını bekliyoruz sonra... Oysa o daha çok küçükken öğrendi erkek olmanın ayrıcalık, farklılık, üstünlük demek olduğunu. Bir erkeğin kadına herşeyi yapmaya hakkı olduğunu... Kadının, kadınlığın erkeklikten aşağıda olduğunu duydu, gördü ve öyle büyüdü, büyütüldü toplum tarafından.
Bugün sorgulanması gereken çok şey var aslında... Sormalıyız kendimize "nedir kadın olmak"?..
Çocuklarımıza cinsiyet ayrımını değil, insan olmanın değerlerini öğretmeliyiz, çocuklar doğmadan önce cinsiyet telaşının yerine nasıl bir insan yetiştirmeliyim sorusunu cevaplamalıyız ki gelecek nesiller bugünkü vahşetleri yaşamasın.
Benim yapmamla ne değişecek dememek gerek, önce ben başlamalıyım gerisi zaten gelecek bilincinde olmak gerek.
#özgecan ve diğer kadınlar için sormak gerek kendimize, nasıl yetiştirmek gerek, hangi değerleri vermek gerek çocuklarımıza??? maviyle pembeyi ayırmak yerine birleştirmek gerek belkide:(
belkide onları zihnimizde, bilincimizde bir görmek gerek...http://psikologsamsun.com/index.php/blog/

Değersiz mi hissediyorsunuz?


Ne kadar değerli olduğunuzu nasıl anlarsınız? Sevdiklerinizden kabul gördüğünüzde ya da yaptıklarınızın karşılığını aldığınızı hissettiğinizde sevildiğinizi ve değerli olduğunuzu düşünenelerdenseniz eğer, durup bir bakın kendinize! Çünkü almayı beklediğiniz değeri önce kendinize siz veriyor olmalısınız değil mi?
Eğer değersizlik duygunuz varsa, yaptığınız işlerin değeri olmadığına inanırsınız. Hak ettiğinizi almakta zorlanırsınız çünkü, iyi ve güzel şeyleri haketmeme duygusu çoğu zaman değersizlik duygusuyla aynı anda bulunur ve birbirlerini besler.
Değersizlik hissi aslında kendinin diğer insanlardan eksik olduğuna inanmaktır. Değersizlik duygusu yaşayanların kendilerini değersiz hissetmek için hep bir nedenleri vardır. Kendi isteklerini ifade etmekten çekinir, karşıdaki kişinin kendisine göstereceği ilgiye, öneme aşırı ihtiyaç duyar.
Değersizlik duygusu 0 - 8 yaş arasında ebeveynleri tarafından suçlanmış ya da yetersiz hissetirilmiş, şiddete maruz kalmış, mükemmelliyetçi yetiştirilmiş, sevme ve sevilmenin ne demek olduğunu bilmeden büyütülmüş çocuklarda görülür.
Şimdi durup kendinizi değersiz hissettiğiniz bir olayı düşünün ve kendinize şu soruyu sorun: Değersiz olduğumu düşündüren nedir?
Cevabınız karşı tarafın davranışında saklı ise bilin ki size kendinizi değersiz hissettiren şey onun ne yaptığı değil, sizin ondan ne yapmasını beklediğinizle yani kendiniz hakkındaki değer algınızla ilgilidir.
Aslında her halinizle değerli, sevilmeye layık ve çok özel bir insan olduğunuza öncelikle kendinizin inanması gerekir. Değersizlik duygusu karşı tarafın bize nasıl davrandığıyla ilgili değildir. Bizim kendimize ne kadar değer verdiğimizle ilgilidir. Değersizlik duygunuzla yüzleşmek ve profesyonel destek almaktan lütfen çekinmeyin.☺️
Uzm. Psk. Özlem MAMAhttp://psikologsamsun.com/index.php/blog/

Boşanmak

Karşılıklı sevgi, güven ve mutluluk beklentisinin sona ermesine boşanma deniyor. Peki tanımı kadar kolay mı boşanmak? Karşılıklı beklentilerin sona ermesi olarak tanımlanan bu birliktelikte  gerçek beklentilerle mi başlanıyor yola?
Taraflar evlilik birlikteliğine girmeden önce karşılıklı olarak tutamayacakları vaatleri veriyor belkide birbirlerine yapabileceklerini sanarak! Sormak gerekmez mi önce "ben bu evlilikten ne bekliyorum", "beklentimi eş adayım ne kadar karşılayabilir" ya da "beklentilerim ne kadar gerçekçi" diye?
Gerçekçi olmayan beklentiler, evlilik birlikteliğinde karşılanmayınca bir süre sonra çatışmalar başlıyor. Bu çatışmalar "kim daha haklı" savaşlarına dönüşüyor. Sonuçta karşılıklı suçlamalarla boşanma gündeme geliyor.
Bu süreçte en büyük yarayı da çiftlerin çocukları alıyor aslında. Karşılıklı öfke ve intikam duyguları çocuklar kullanılarak giderilmeye, çocuklar üzerinden taraflar birbirlerini cezalandırmaya çalışıyor.
Beklentiler gerçekleşmediğinde yasal olarak sona eren evlilik birlikteliğine çıkmadan önce lütfen kendinize sorun: Ben bu evlilikten ne bekliyorum? diye. Eğer beklentiniz gerçekten uzaksa ve siz evlenince herşey yoluna girer beklentisindeyseniz bilin ki bu da gerçekleşmeyecek bir beklentiden başka birşey değil.
İşler çözümsüzlük noktasına gelmeden önce profesyonel destek almaktan lütfen çekinmeyin.
Uzm.Psk. Özlem MAMA www.psikologsamsun.com